Dedikodu ve Basın Üzerine
Şehir hayatı, yaşayan bir organizma gibi acı, tatlı, iyi, kötü nesneler ve olaylarla doludur. Bunlar arasında bizi sevince boğanlar olduğu gibi, üzüldüğümüz çok şeyler de günlük yaşantımızda yer alırlar. Bütün bunlar şehir kültürünün oluşum sürecini oluşturur. Şehir kültürünün oluşumunda dedikodu mekanizmasının . inanılmaz katkıları bulunmaktadır. Dedikodu, fısıltı gazetesi gibi yolların etkisi, aktarılan bilginin ne amaçla kullanıldığına bağlıdır. Dedikodu olayını kendi çıkarları için kullananlar olduğu gibi, dedikoduya taraf olup, zarar görenler de vardır. Dedikodu mekanizması, eğer toplumu birbirine düşüren fitne ye fesata yol açıyorsa bunun büyük bir toplum suçu olduğuna inanıyorum. Eğer bu mekanizma mizah anlayışına hizmet ederek, insanları düşünmeye zorluyorsa, kültürel zenginliğe yol açabilir. Kimi yaşanmış, kimi hayali olaylara dayandırılan nice fıkra, karikatür ve mizah eseri, hep dedikodu kültüründen üretilmiştir.
Bir de dedikodu mekanizmasının silah olarak kullanıldığı olaylar vardır. Örneğin, siyasette rakipleri yıpratmak için bazıları bol bol dedikodu üretir. Halk, tümüyle yalan olan bu dedikodulara inandırılarak, yanlış yönlendirilir Yani dedikodu artık bir propaganda taktiğidir. Doğru ve geçerli proje üretmeye bilgi ve tecrübeleri yetmeyen siyaset esnafları, kimi zaman çoğunlukla dedikodu ve laf ebeliği üretirler. Dedikodu bazen açıkça söylenemeyen gerçekleri, dolaylı yönden halka duyurmak için de kullanılır. Örneğin, şeririmizin unutulmaz kişilerinden “Deve Ziya” lakaplı, rahmetli Ziya Konuk, sohbetlerinde yeni siyasilerimizden ve eski sporcu kardeşlerimizden biri için ilginç olaylar anlatırdı. “Ben ölene kadar bu kişi siyasete giremez” derdi, bütün bunlar da dedikodu işte. Yine şehrimizde akaryakıt ticareti ile uğraşanlardan birileri de, imar sorunlarını Sakaryaspor’a bağış yaptırarak çözdüklerini anlatıyorlar. Ancak hepsi de bu “Bağışlarının karşılığında herhangi bir makbuz veya belge alamadıklarını söylüyorlar.” Bağış alınması normal olabilir de, makbuz verilmemesi ne ilginç değil mi? Bu da dedikodu olarak halk arasında.
Bazen basınımızda yer alan, araştırılmadan yazılan, masa başı dediğimiz haberlerde bu aslı-astarı olmayan dedikodulardan kaynaklanıyor. Bu noktada, araştırmacı gazetecilik çok önemli bir yer tutmaktadır. Dedikodu şüphesiz çok şeyi etkilemektedir. Günlük yaşantımızı, düşüncelerimizi, moralimizi, kişiler hakkındaki görüşlerimizi, çevre ile olan ilişkilerimizi etkileyebilmektedir.
Dedikodunun önlenmesi için alınabilecek en önemli tedbir, doğru bilgi ve haberlerin, doğru zamanda ve doğru yöntemlerle halka duyurulmasını temin etmektir. Bunu yapabilmek için de, haber ve bilgi kanallarının oto kontrolle kendilerini denetlemeleri şarttır. Bilgi ve haberleri aktaran kişi ve kanalların başka amaçlarla adeta şike yapmaları engellenmelidir. Onun için “Haber kutsal, yorum hürdür” ilkesi, gazetecilikte etik ilke olarak benimsenmiştir.
Yorumda hür olan gerçek gazeteci, asla haberi ve bilgi kaynağını değiştirmez. Olayı çarpıtmaz ve bu yoldan kendine çıkar sağlamaya çalışmaz, insanları yıpratacağım diye onlara hakaret etmez, onları kirletmez. Yalnızca doğrulan yazar. Dedikodudan uzak durur.