Depremi ve Şehitlerimizi Unuttuk mu?
17 Ağustos 2005 Adapazarı Depremini ve kaybettiğimiz binlerce insanımızı ne çabuk ta unuttuk. Şehirde sanki böyle büyük bir felaket yaşanmamış gibi bir vurdumduymazlık havası hakim Ne gelmesi kesin olan bir depreme karşı tedbir alınıyor,ne de kaybettiğimiz 5000 kişiyi anılarıyla yaşatacak bir hemşerilik bilinci oluşturuluyor.Elbette;geçmişini hatırlamak istemeyen bir şehrin geleceği de olamaz. Geçen zaman içinde bu konuda yaptıklarımıza ve yapamadıklarımıza bir bakalım.
her şeyden önce şehir merkezindeki ağır hasarlı binalara bir çözüm bulamadık Bu konuda proje karşılığı uluslararası finansmanlar mevcut olmasına rağmen uygun kentsel dönüşüm projeleri üretip bu işi çözemedik. Siyasetçilerimiz bu konuyu oy kaybetme riski yüzünden tehlikeli buluyor. Oysa kurtarılacak binlerce can seçimden de,makamdan da daha önemli değil mi? Üstelik konuyu basite indirgeyerek yıkılacak yerlere ev vermek lazımdır deyip işin içinden sıyrılıyorlar.Her şeyden önemlisi konunun sorumlusu bir muhatap bulunmuyor.
Herkes konuyu birbirinin üzerine atıyor.Bu konuda devletimiz elinden geleni yapmıştır. Bence işin sorumlusu belediyelerdir.
Devlet;depremzedelere kira yardımı,geçici konut ve kalıcı konutlar yaparak sorumluluğunu yerine getirmiştir.Ağır hasarlı konutların can ve mal güvenliği açısından tehlikeli olmasına devletimiz elbette izin vermemelidir.Yapılacak ilk şey; belediyelere bir Kentsel Dönüşüm Projesi yaptırarak şehrin neresi tamamen yıkılacak,neresi güçlendirilecek,neresi seyrek bir yerleşime tabi tutulacaktır sorularını cevaplamaktır.Bu proje en az İmar Planı kadar acildir.
Ağır hasarlı binaların öncelikle iskan izinleri iptal edilmelidir. İskanı olmayan binalar yasa yolu ile acilen boşaltılmalıdır.Bu binaların alım ve satımları ve kiraya verilmesi işlemleri için tapularına belediye encümen kararı ile şerh konulmalıdır.
Yıkım için yetki sorunu yoktur.Belediyelerin yıkım yetkileri vardır.Bütün sorun mülkiyet haklarının tazmin edilmesidir.Bu da istimlak veya daire ve bina takası ile olabilir. Başka ayrıntılarda varsa onlarda çözülür.Ana sorun yetkililerin asli görevlerini yüklenmeleridir.
Kaybettiğimiz birbirinden değerli binlerce insanımızın boşluğunu nasıl dolduracağımızı hala hesaplayamıyoruz.Aslında kaybettiklerimizin değerine paha biçilemez.Asla da yerleri yeterince doldurulamaz.Ama hiç olmazsa onları senede bir gün dualarla,çiçeklerle,göz yaşlarıyla ve dayanılmaz hasretleri ile anabiliriz.Onların hepsinin isimlerinin yazılı olduğu anıtlar yapabiliriz.Toplantı ve seminerler düzenleyebiliriz.
Ama hiç olur mu? Bazı yerel yönetimlerimizin deprem genel politikası ;depremi ve mağdurlarını yok sayarak gündemi başka yerlere çekmek kısacası konuyu unutturmaktır.
Oysa depremden alınacak binlerce dersler var.Ne zaman oy hesabı ile milletin geleceğini birbirine karıştırmayacağız doğrusu merak ediyorum. Olası bir depremde merkezde yegane çadır kurulacak ve toplanma sığınma bölgesi durumundaki Atatürk Parkı’na fast foot mağazaları ve kafeteryalar kurmak varken kim ilgilenir halkın durumu ile?
Adapazarı’nda bazıları için lale devri yaşanırken kim ilgilenir binlerce işsizi ile şehrimizin?Kim onları meslek sahibi yapmak için kaynak ayırır? Kim fabrika sahiplerine her türlü kolaylığı gösterir?Kim hemşerilerine kol kanat gerer?
Tabiî ki hiç kimse. Bu memleketli olmayı içine sindiremeyenlerin böyle fedakarlıklar yapması mümkün mü dür?
Bizse her türlü miskinlik ve tembellik içinde başkalarından gelecek iane ve yardımlarla geçinmeyi alışkanlık edinmiş insanlar olursak bu zorlukları aşabilir miyiz? Elbette hayır.
O halde yapılacak şey tektir. Birleşmeli,birbirimizi sevmeli ve çok çalışmalıyız.Tıpkı; dahi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ”Çalışmadan, öğrenmeden ve yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık durumuna getirenler; önce haysiyetlerini,sonra hürriyetlerini daha sonra ise istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”