Depremin Davranışlarımıza Etkileri
17 Ağustos 1999 depreminde şehrimiz sadece insanlarını, binalarını ve alt yapısını kaybetmedi. Bizi biz yapan değerlerini, hoşgörüsünü ve kurallara uyma geleneğini de kaybetti. Kuralsızlık ortamının alıştırdığı şiddete ve agresifliğe adeta teslim oldu. Her türlü uyarıya rağmen bu eğilim; bütün hızı ile devam ediyor.
Her gün şehirde bu davranışları üzülerek takip etmekteyim. Trafikte, bürokraside, iş aleminde, eğitimde, yardım dağıtımında hemen her yerde adeta kurallara uymanın bize zarar verdiğine inanmış durumdayız. Kimse kimsenin hakkına saygı göstermek zorunda olduğuna inanmıyor.
Her kes kolay yoldan para kazanmanın ve adamını bularak yükselmenin peşinde. Doğruluk ve dürüstlük toplumumuzda enayilik sayılır oldu. Düzgün davranışlar gösteren hemşerilerimiz sürekli olarak zararlı çıkıyorlar. Peki bu durumu hangi nedenler ortaya çıkardı.
Bu nedenlerin başında; yaşanılan depremin ortaya çıkardığı “deprem travması” geliyor. Bu kriz ortamında olağanüstü şartlara alışmış olan“toplum psikolojisi” bir türlü normal şartlara alışamadı. Kendilerini her an yine aynı şeyler olacakmış gibi “stres” içinde tutuyorlar. Bu beklenti hoş görüsüzlüğü, şiddete eğilimi körüklüyor. Deprem beklentisine işsizlik, yoksulluk ve tatminsizlik eklenince agresif davranışlar adeta patlıyor.
Şehrimizin acilen “toplumsal boyutlarda psiko sosyal çalışmalara” ihtiyacı var. Ekonomik destek programlarının artık yardım boyutlarından çıkarılması gerekiyor. İnsanlarımızı meslek sahibi yapacak, onları da tatmin edecek şekilde değer yaratan bireyler haline dönüştürecek yeni uygulamaları bulmak ve uygulamak zorundayız. Sporu,sanatı ve kültürü etkili bir şekilde kullanarak vatandaşlarımızı mutluluk ve yaşam sevincine ulaştıracak başarı hikayelerini çoğaltmamız gereklidir.
Bu konuda hemşerilerimizin dine olan bağlılık ve saygılarından yararlanarak gerekli “dini telkin” ve “aydınlatma” çalışmaları faydalı olacaktır. Değişen toplumun yeni gerçeklerinden yola çıkarak yeni sorunlara yeni çözümler üretmeliyiz. Üniversitemizin bilimsel imkanlarını bu konulara yönlendirebiliriz. Bu konularda yeni bilimsel araştırmalar yapılabilir ve yeni çözüm yolları bulunabilir.” Kentsel dönüşümdeki insana ve onun dönüşüm sorunlarına” yönelik bu araştırmalar belediye ve il özel idareleri tarafından desteklenebilir. Sivil toplum örgütleri ve bürokrasiden yeterince istifade edilebilir.
Ayrıca şahsi düşüncem; kamu idaresinde görevli yöneticilerimizin yasalar doğrultusunda taviz vermeden görevlerini yapmalarının çok önemli olduğudur. Siyasilerden ve ekonomik güç sahiplerinden korkarak verdikleri her taviz sistemi daha kötü etkilemektedir.Torpille yapılan her iş “bir memnuniyete karşılık bin memnunsuzluk” yaratmaktadır.Kurallar herkese eşit uygulanmalıdır.Cezalar zamanında uygulanmalıdır..Adalet duygusu asla zedelenmemelidir.Ayrıca;”teknolojik imkanlar” trafikte,bürokraside, istihbaratta yoğun olarak kullanılmalı ve caydırıcılık sağlanmalıdır.
Örnek insanlarımız toplumda daha yoğun tanıtılmalı ve gençlere iyi örnekler tavsiye edilmelidir.Magazin sömürüsünün gençlerimizin değerlerini bozmasına fırsat verilmemelidir.