En Büyük Gücümüz Ailedir

Milletlerin büyüklükleri ve toplumsal güçleri ekonomik, askeri, kültürel ve sosyal unsurlara göre farklılıklar gösterir. Milli gücün odağında milletlerin “manevi ve moral gücü” yer alır. Manevi güç inançların değeri ve sosyal dayanışmadan geçer. Bu değerlerin merkezinde ise toplumun temeli olan “aile” vardır. Aile; bireyin büyümesi, gelişmesi ve başarılı olması için mensup olduğu kültürel yapıya göre davranır. Eğer siz batı toplumunun bir ailesi iseniz 18 yaşına gelince “çocuğunuzu kapının önüne koyarsınız”. Ama siz Türk Milletine ve İslam Dinine dayanan bir kültüre aitseniz “çocuğunuz ölene kadar sizindir”. İyi günde, kötü günde birlikte ağlayıp, birlikte gülebiliyorsanız sizi kimse yıkamaz. Onun için bize, düşman olan bütün yerli ve yabancı güçler aile yapımızı bozmaya çalışırlar. Ortak değerlerimizi yozlaştırmak, nesiller arası dil birliğini bozmak, büyükler ve küçükler arasındaki saygı ve sevgi bağlarını koparmak üzere çeşitli oyunlara baş vururlar. Bunlar için; milli ve dini geleneklerimizi bozacak her türlü uygulama mübahtır. Adapazarı’nda da deprem sırasında görüldüğü gibi para ve yardım karşılığı dinini değiştirmeye zorlanan insanlarımız bile vardır. Depremin yanında sık sık yaşanan ekonomik krizler karşısında Türk ailesinin aldığı dayanışma tavrının dünyada emsali görülmemiştir. Türk ailesinin gösterdiği bu dayanışma; iş yaşamına huzur ve özgüven olarak tesir ediyor. Girişimcilik olarak olaya bakılırsa riske katlanmak hususunda “başıma bir şey gelirse ailem bana yardım eder” düşüncesi önemli bir avantaj olarak ortaya çıkıyor. Belki de çoğumuz yaşadığımız aile dayanışmasının farkında değiliz. 2001 ekonomik krizinde birçok ülkede mağazalar yağmalanıp kapanırken Türkiye’de hiçbir dükkan ve mağaza yağmalanmadı. Birçok insanımız ekonomik kriz nedeniyle işinden oldu. İşsiz kalan ailelerimiz kiralık evlerini boşaltarak anne-baba evine sığındılar. Toplum birbirine destek oldu. Yönetim sistemimizin ailenin değerini bilecek şuura varması lazımdır. Aileye destek projelerine ağırlık verilmelidir.

Aile, eğitimin ilk basamağı olmaya devam ediyor. Ailenin bireye verdiği değerler aynı zamanda “milli kültürün” alt yapısını oluşturuyor. Çocuklarımız ailede gördüklerini genellikle taklit ederler. “Fedakarlık ve karşılıksız sevgi” üzerine kurulmuş olan Türk aile yapısı aynı değerleri çocuklarına da aktarmaktadır. Bu tutum bazen olumsuz sonuçlar üretse de, evlatlarımızı tembelliğe ve kendi ayakları üzerinde durma becerisini geciktirse de bir temel yaklaşım özelliğindedir.

Oysa hayat şartları artık aile de herkesin çalışmasını gerektiriyor. Artık aileler bir kişinin çalışması ile geçinemiyor. Bu nedenle ailede işbirliği, paylaşım ve dayanışma öne çıkıyor. Bunları etkileyen her unsur aileyi iyi veya kötü şekilde yönlendiriyor.

Ailenin eğitimi için öncelikle başta medya ve devlet olmak üzere herkese görev düşüyor. Bence Türkiye’nin geleceğine hizmet etmek isteyen “aileye” destek versin. Bu açıdan bakıldığında yerel yönetimlerin konuya eğilimleri son derece etkili olacaktır. Örneğin; Prefabrik konutların boşaltılmasında kira, inşaat malzeme yardımı v.s. gibi sosyal yaklaşımlar çok önemlidir. Bu insanlarımızı ve yoksul ailelerimizi sadece nakdi yardımlarla değil, insani ve sosyal ilişkilerimizle de desteklemeliyiz. Bence belediyeler; şehirlerde oturan ailelerimiz ile ilgili “kent bilgi sistemini” güncelleştirmelidirler. Hangi hanede, hangi aile, kaç kişi ile ikamet ediyor. Eğitimleri, iş durumları, sağlık ve diğer ihtiyaçları nelerdir? Bunları bilmek zorundadırlar. Onlara göre programlar düzenlemeli ve gerçek sorunları gidermelidirler. Adil ve herkese eşit mesafede duran bir sosyal yaklaşım aile yapımızı güçlendirecektir. Daha radikal tedbirler de düşünülebilir. Örneğin; ücretlerin vergilendirilmesinde “aile indirimi” daha etkili bir şekilde uygulanabilir. Bu konuda yapılacak çok şeyler var. Ama birilerinin bunu kendine dert edinmesi lazımdır. Aile ocaklarımız istiklalimizin teminatıdır.