Güvensiz Kentte Yaşam
Yaşadığımız kentlerin depreme karşı güvenli hale getirilmesi, aklın ve bilimin gereğidir. Yaşanan büyük depremler, bize yaşadığımız yerleri depreme karşı güvenli hale getirmemizin aciliyetini adeta haykırıyor. Ama biz bunu gerçekleştirmek için pek fazla bir şey yapmıyoruz. Yapılanlar ise sadece zemin etüdleri ve kat sayısının 2 kata indirilmesidir. İmar planlarımızda verilen 2 kat düzeni, orta hasarlı ve yüksek katlı binalar yüzünden pek uygulanamıyor. Bunun aksine bina güçlendirmesi gibi görünen tamir ve onarım çalışmaları, yüksek katlı binaların yeniden devreye alındığını gösteriyor. Yüksek katlı binaların yanlarındaki arsalara, pek çok kişi inşaat yapmaktan çekiniyor. Kendileri son derece haklıdırlar.
Önemli olan, imar planlarında kat sayısını 2 kata indirmek değildir. Bu ilkenin uygulanması da önemlidir. Büyükşehir Belediyesi, binalarımızın güvenli olup-olmadığını kontrol etmek için, İnşaat Müh. Odası ve üniversite ile birlikte çalışma başlattı. Bu çalışmanın karşılığı olan 50 milyon TL’lık bedeli de halka bıraktı. Bu yanlış bir karardır. Uygulanan fiyasko ile devam etmesi de bunu ispatlıyor.
Bence bina güvenliğini, depremden önce test etmek çok önemli bir çalışmadır. Bu çalışmayı bizzat belediye yapmalıdır. Binalarımız, özellikle çok katlı binalarımız, belediye ve ilgili kuruluşlar tarafından gerçekten test edilmelidir. Bu araştırma sonuçlarına göre, binalara renkli plakalar konulmalıdır. Yeşil renk riski, kırmızı ise tehlikeyi göstermelidir. O binaları kiralayacak ve satın alacak insanlarımız, binaların depreme karşı güvenliğini de bilmek zorundadırlar. Hatta bu araştırma giderleri, tapudaki işlemler sırasında veya Emlakçılar Odası ile birlikte yapılacak çalışmalar sırasında karşılanabilir. Ancak, kırmızı renk ile belirlenen binalar tekrar kontrol edilerek, bu binalarda iskana verilen izinler iptal edilebilir. Bu güvenlik taraması sonucunda, riskli binalar halkımızın can güvenliği açısından boşaltılmalıdır. Burada yapılacak marifet, bu insanlara konut ye işyeri tahsisi sorununu çözmektir.
Bu bina taraması ve sonucunda belirlenen riskli binaların boşaltılması, İstanbul’da düşünülen deprem için de geçerli bir tedbir olabilir. Adapazarı şehri, hasarlı binaların durumunun çözümü için bence bir laboratuvar olabilir. İlimiz yerel yöneticileri ve milletvekillerimiz, şayet bu ülkeyi gerçekten seviyorlarsa, bu konuda acilen bir yasa çıkartabilirler. Çıkartılacak bu yasada belediyelere yetki ve mali imkanlar verilebilir. Belediyelerimiz, bu sorunu çözecek yapıya sahip kılınabilir.
Yoksa, her şeyi toz pembe görerek, gerçekçilikten uzaklaşılırsa sonuç tekrar felaket olabilir. Tıpkı Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu’nun dediği gibi, şehre yapılan makyaj gelen felaketi engellemez. Gerçek ortada duruyor. Adapazarı, bina güvenliği açısından güvensiz bir kenttir. Bu sorunu çözmedikçe, yerel yöneticilerimiz rahat uyuyamazlar. Bizden uyarması.