Depremi Hatırlamak ve Hiç Unutmamak

Bugün tarih 17 Ağustos 2007 depremin yedinci yıldönümü. Her yıl deprem şehitlerimizi anmak için yapılan etkinlikler daha sönük geçmeye başladı. Bir kaç iyi örnek dışında her şey eskisi gibi. Bu iyi örneklerin başında ise Merkez Belediye Başkanlığının Deprem müzesi girişine deprem şehitlerimizin isimlerini yazdırması. Bu bir kadirşinaslık örneğidir.Merkez Belediye Başkanımız Süleyman Dişli’ yi ve ekibini yürekten kutluyorum.

Geçmiş yıllarda bu konuda yazdığım yazılardan geçerliliğini koruyan bölümleri sizlere aynen aktarıyorum. Bu konuları sorunlar çözülene kadar temcit pilavı gibi aynen tekrar etmeyi düşünüyorum. Bakın 2003 yılında neler yazmışım.

“Depremde kaybettiğimiz 5000’e yakın hemşerimizi hafızalarımızdan sildik bile. Onların isimlerini yaşatacağımız bir deprem anıtımız bile yok. Oysa milyarlarca lira harcayarak kurulan deprem müzesi, adeta dalga geçer gibi ortalıkta duruyor. Vilayetin önüne bir vatandaşımızın deprem sonrası diktiği yamuk-yumuk çınar fidanı ve tabelası bilmem size neleri hatırlatıyor.”Bu fidan artık yerinde yok. Tıpkı yitirdiklerimiz gibi.

2005 yılında ise buna neler eklemişim.

Adapazarı Depremini ve kaybettiğimiz binlerce insanımızı ne çabuk ta unuttuk. Şehirde sanki böyle büyük bir felaket yaşanmamış gibi bir vurdumduymazlık havası hakim Ne gelmesi  kesin olan bir depreme karşı tedbir alınıyor, ne de kaybettiğimiz 5000 kişiyi anılarıyla yaşatacak bir hemşerilik bilinci oluşturuluyor. Elbette; geçmişini hatırlamak istemeyen bir şehrin geleceği de olamaz. Geçen zaman içinde bu konuda yaptıklarımıza ve yapamadıklarımıza bir bakalım.

Her şeyden önce şehir merkezindeki ağır hasarlı binalara bir çözüm bulamadık Bu konuda proje karşılığı uluslararası finansmanlar mevcut olmasına rağmen uygun kentsel dönüşüm projeleri üretip bu işi çözemedik. Siyasetçilerimiz bu konuyu oy kaybetme riski yüzünden tehlikeli buluyor. Oysa kurtarılacak binlerce can seçimden de, makamdan da daha önemli değil mi? Üstelik konuyu basite indirgeyerek “yıkılacak yerlere ev vermek lazımdır” deyip işin içinden sıyrılıyorlar. Her şeyden önemlisi konunun sorumlusu bir muhatap bulunmuyor. Herkes konuyu birbirinin üzerine atıyor.”

“Yapılacak ilk şey; belediyelere bir Kentsel Dönüşüm Projesi yaptırarak şehrin neresi tamamen yıkılacak, neresi güçlendirilecek, neresi seyrek bir yerleşime tabi tutulacaktır sorularını cevaplamaktır. Bu proje en az İmar Planı kadar acildir. Ağır hasarlı binaların öncelikle iskan izinleri iptal edilmelidir. İskanı olmayan binalar yasa yolu ile acilen boşaltılmalıdır. Bu binaların alım ve satımları ve kiraya verilmesi işlemleri için tapularına belediye encümen kararı ile şerh konulmalıdır.”

 “Kaybettiğimiz birbirinden değerli binlerce insanımızın boşluğunu nasıl dolduracağımızı hala hesaplayamıyoruz. Aslında kaybettiklerimizin değerine paha biçilemez. Asla da yerleri yeterince doldurulamaz. Ama hiç olmazsa onları senede bir gün dualarla, çiçeklerle, göz yaşlarıyla ve dayanılmaz hasretleri ile anabiliriz. Onların hepsinin isimlerinin yazılı olduğu anıtlar yapabiliriz. Toplantı ve seminerler düzenleyebiliriz Ama hiç olur mu? Bazı yerel yönetimlerimizin deprem genel politikası; depremi ve mağdurlarını yok sayarak gündemi başka yerlere çekmek kısacası konuyu unutturmaktır. Oysa depremden alınacak binlerce ders var. Ne zaman oy hesabı ile milletin geleceğini birbirine karıştırmayacağız doğrusu merak ediyorum” Yüce Allah’tan şehitlerimize rahmet, bütün şehre ise tekrar başsağlığı diliyorum.