Üniter Yapıya Belediye Darbesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin bizzat Gazi M.Kemal Atatürk tarafından belirlenen değişmez niteliklerinden biri olan “milli devlet” in temelini oluşturan “üniter yapı”; malum dış odakların da teşviki ile belediyelerin görev ve yetkileri değiştirilerek bozulmak isteniyor.
Özellikle PKK terör örgütü güdümündeki DTP tarafından ele geçirilen Güneydoğu bölgemizdeki bazı belediyelerimizde denenen yasa dışı bu zorlamalara devletin tepkisi ölçülmeye çalışılıyor.

Ama asıl tehlike Güneydoğu’da değil Ankara’dadır. AB ye giriş sürecinde ülkemize dayatılan demokrasiyi geliştirecek reform önerileri Türkiye’yi bütünleştirmek yerine bölünmeye ediyor. Özellikle AB yardımları ile beslenen bazı STK lar yani “sivil örümcek ağları” her gün Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğine zarar veriyorlar. Ürettikleri bölücü projeleri bilimsel çalışmalar gibi dünyaya takdim ederek fikir simyacılığı yapıyorlar.

Yönetim modellerinden biri olan “ademi merkeziyet” yani ”yerinden yönetim” dediğimiz bu temel amacı “bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği” ortadan kaldırmaktır. Ancak bu yerinden yönetim merakı aşırıya götürülürse gelecekte “yerel özerklik” veya “eyaletlere dayanan federal yapıya” dönüşebilir. Nitekim DTP’ nin TBMM de dağıttığı son kitapçıkta bu talep açıkça ortaya konmaktadır.

Özellikle Güneydoğu bölgemiz için önerilen “bölgesel özerklik” talepleri gelecekte kurulması planlanan “Büyük Kürdistan” rüyasının bir parçasıdır. Bu isteklerini bölücü odaklar doğrudan gerçekleştirmek yerine dolaylı bir yoldan yani belediye yasalarını ve imkânlarını “demokratikleşme”  maskesi altında değiştirerek uygulamak istiyorlar.

Türkiye’nin gerçek aydınları oynanan bu ”Sevr” oyunun farkındadırlar. Özellikle faaliyetlerine para yağdırdıkları bazı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını ibretle izlemektedirler.Türkiye’nin
etnik yapısını düzmece iddialarla her gün değiştirmeye ve karıştırmaya kalkan bu zavallılar milletin her şeyin farkında olduğunu unutmamalıdırlar. Türkiye çok uluslu bir devlet değildir. Türkiye’de azınlık olarak tarif edilenler “Lozan” anlaşmasına göre sadece “gayrı müslümler” dir. Şu andaki sayıları da 70 milyon içinde sadece 150.000 civarındadır

O halde bazı sömürgeciler için Türkiye içinden yeni bir azınlık gurubu yaratılması gerekiyor. Bu azınlıklar ülkenin etnik ve dini yapılarının birbirine düşman edilmesi ile yaratılabilir. Bu noktada hedefte “Kürt asıllı kardeşlerimiz” vardır. Hatta misyonerlik faaliyetlerinin arttırılarak yeni bir “Hristiyan Türk” sınıfının ortaya çıkarılması  beklenebilir. Bu çalışmalara bilerek veya bilmeden yardımcı olan gafil ve hainler her zaman olduğu gibi yine ortalıkta “sözde aydın” sıfatı ile dolaşmakta ve önüne gelenden “özür” dilemektedir.

Yapılması gereken dahi önderimiz Atatürk’ün söylediği “Ne mutlu Türk’üm Diyene” vecizesinin ışında birleşmektir. Kimsenin etnik kökeni Cumhuriyet Türkiye’sinde ikinci sınıf vatandaşlık göstergesi değildir. Vatandaş olan herkes anayasamıza göre “Türk”tür ve eşit haklara sahiptir.. O halde hem dinimize göre hem de vatandaşlık ölçüsüne göre hepimiz aynı milletin çocuklarıyız. Türk ve Kürt öz be öz kardeştirler. O halde bize gereken tek bayrak, tek millet,tek devlet,tek dil,tek vatandır.

Tıpkı milli şairimiz M. Akif Ersoy’un dediği gibi “Toplu vurdukça yürekler top bile söndüremez” O halde oynanan sinsi oyunları hep birlikte boşa çıkaralım.